Büyük ortadoğu projesi diye ortaya konan ideoloji, aslında Türkiye ve Arabistan yarımadasında mevcut güçlü devletleri küçük devletler halinde parçalara bölerek coğrafi ve ekonomik yönden kontrol edilebilir şekle büründürmek amacına ulaşmağa zemin hazırlamak içindir. Arap Baharı diye nitelenen toplumsal faaliyetler de bu güçler tarafından ortaya konan bir demokrasi aldatmacasıdır.
Asıl amaç bu ülke halklarının yararı için demokrasi getirmek değildir. Güçlü iktidarlar değil, kolay yönlendirebilecekleri, söz dinleyen kukla yönetimler kurmak istemektedirler. Sıradaki ülke Türkiye'dir. Eğer bu ülkede de iç karışıklık ve halk ayaklanması başarılabilirse,kolayca parçalamak mümkün olacaktır.
İsrail, ABD, İngiltere, Almanya ve Fransa gibi ülkeler,ticari ve ekonomik açıdan imtiyazlı pozisyon elde etmek istemekte, Rusya ise, ortadoğudaki enerji havzasını tek başına batı blokuna kaptırmamak için İran ve Çin gibi ülkelerle işbirliği yaparak peyk haline getirdiği Suriye üzerindeki nüfuzunu korumaya çalışmaktadır”
“Anlaşılan o ki bu ortadoğu, içinden çıkılamaz labirenttir.”
Benim inancım şudur:
1-Laik-Antilaik kavramının birini öne çıkarıp güçlendirmekle Türkiye'de birlik sağlanmaz.
2-Dinlilik-Dinsizlik kavramının birini öne çıkarmakla Türkiye’de birlik sağlanmaz.
3-İrtica-çağdaşlık mevhumunun birini hakim duruma getirmekle Türkiye’de birlik sağlanmaz.
4-Alevilik-sünnilik kavramlarından birini hakim kılmakla Türkiye'de birlik sağlanmaz.
5-Türklük-Kürtlük veya başka ırkçılık öne çıkarılarak birlik sağlanmaz.
6-Garplılık-Şarklılık mevhumlarından birini öne çıkarmakla Türkiye’de birlik sağlanmaz
7-Komünizm-Liberalizm akımlarından birini öne çıkarmakla Türkiye’de birlik sağlanmaz
8-Daha bir sürü ". . izm. . " ler öne çıkarılmakla Türkiye’de birlik sağlanmaz.
o halde Türkiye'de birlik nasıl sağlanır:
Adalet mevhumu öne çıkarılır. Halklar arasında eşitlik, kardeşlik ve ideal birliği sağlanır. İnsanlara insan oldukları için değer verilir. Çeşitli kamplaşmalarla insanlar aşağılanmaz. Anarşi ve kargaşa ile Emperyalistlere elverişli zemin imkanı verilmez. Aynı amaç uğruna dayanışma sağlanır. Asgari müşterek, ideal birliği olur. Türkiye'de birlik böyle sağlanır.
Labirent: Ölenler ve Gülenler adlı eseri kaleme alırken:
1-Şöhret peşinde olmadım. Çünkü senelerce Adalet mekanizması içinde yer alıp görev yaparken milyonlarla muhatap oldum. Onlar için iyi hizmetler verdiğimi ve çok insanı mutlu ettiğimi düşünüyorum. Hep geri planda durdum. Bilinmek için ve takdir edilmek için hiçbir gayret sarf etmedim. Şu anda yetmiş yaşın üzerindeyim. Bundan sonra şöhrete ulaşsam bana ne gibi bir faydası olabilir? Üstelik dini inancım gereği şöhretten uzak kalmağa çalışanlardanım.
2-Servet peşinde olmadım. Bu gibi teşebbüslerle servet edinebilecek kadar profesyonel değilim. Bana yetecek kadar gelirim var. Allah'a şükürler olsun. Fazlasına gözüm yoktur.
3-Siyaset peşinde olmadım. Hiçbir siyasi parti veya teşekkülle bağlantım yoktur. Affınıza sığınarak ve özür dileyerek söylemek zorundayım: Muhtelif siyasi partiler zamanla bana milletvekilliği veya belediye başkanlığı teklif ettiler. Ben adalet hususunda hizmet vermek istedim ve siyasetten geri durdum.
4-Sanat eseri yaratmak gibi bir gayretim olmadı. Üstelik bu işin üstadları var. Ben haddimi bilirim.
Öyle ise ne istedim?
-Çok sevdiğim halkımın insanlarının bazı gerçeklere ulaşmasına yardımcı olmak istedim. Medenice ve demokratik kurallar içinde. Bilinçli ve kültürlü bir toplumda demokrasi gökteki yıldız gibi parlar. İnsanlar mutluluktan daha fazla pay alır. "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir" .Öyle olunca milletin iradesini tecelli ettirirken, çok daha bilgili ve kültürlü olmasına, karınca kaderince katkıda bulunmak istedim. Benim bu işteki kazancım, onların mutluluğundan, onların içindeki bir fert olarak pay almış olmak olacak. İşte amacım: Halkımın insanları ile mutluluğu birlikte paylaşmak. Hepsi bu. . .
Labirent: Ölenler ve Gülenler eseri, beş ana direk üzerine inşa edilmiş bir otağ çadırı gibidir. Ortadaki direk emperyalizmi, derin devlet ve istihbarat savaşlarını konu edinir. Kuzeydeki direk sosyal yaşantıdan enstantaneler içerir. Doğudaki direk aşk konularını, güneydeki direk Tasavvuf konusunu, batıdaki direk de hukuk mücadelelerini. Bu beş ayrı konudaki kıyasıya mücadele, bütünlük içinde kenetlenerek inşa edilmiş ve okuyucuya sunulmuştur. Yani sırf belgesel yada sırf hukuki mücadele ya da sosyal mücadeleyi konu edinmemiştir. Onun için umarım, okuyucu için sıkıcı olmayacak, belirli akıcılıkta bir tempo ile okuyucunun huzuruna sunulmuştur. Sıkılmadan ve hatta zaman zaman heyecan içinde okuyacağınızı düşünüyorum. Belki eser yeterince edebi değildir. Zaten sırf edebi sunum olarak düşünülmemiştir. Amacım her yöndeki insan sosyal hayatını, realizmin yanı sıra romantizmi de katarak, manevi hayatı da kucaklayıcı bir ortam içinde okuyucunun beğenisine sunmak, böylece hayata bakış tarzının tek istikamette olmadığını, mücadelenin her yönde gerçekleştiğini okuyucunun gözlemlemesini sağlamaktır. Hayatın biteviye olmadığını ortaya koymaktır. Sıkılmadan hatta zevk alarak okuyacağınızı sanırım. Özellikle halkın her kesimindeki insanlar hedef alınmıştır. Cümle okuyucularıma keyifli okuma ve mutluluk dileklerimle.
Adil Küçükay (Emekli Cumhuriyet Savcısı)
Olaylar, Naciye Hanım’ın kocasının ve kızının da aralarında bulunduğu şehitler tepesi dedikleri bir mezarlığı ziyaretiyle başlıyor. Aynı aileden birçok kişinin bir minibüs içerisinde hayatlarını kaybetmesi sadece kötü bir tesadüf değil, iyi planlanmış bir suikasttır. Minibüste yer alan Hidayet, Artvin bölgesinde tanınmış ve sözü dinlenen bir din adamıdır. Öldürülmesine sebep de onun bu dini kimliğidir.
Bu suikast vakası uzun yıllar sonra aydınlanmaya başlıyor. Minibüs kazasında hayatını kaybeden Hidayet’in oğlu Yadigâr, eğitimini tamamladıktan sonra savcı olarak adliyede görev yapmaya başlar. Yadigâr’ın içine itildiği bir komplo soruşturuldukça, yıllar önceki minibüs kazası suikastının faillerine ulaşılıyor.
Minibüs kazası ve kazada ölenler Labirent romanının omurgasını oluşturuyor. Romanın asli karakterlerinin pek çoğu bu kazada ölenlerle akrabalık bağı olan kişilerdir.
Karşıt İstihbarat Teşkilatı (KİT) tarafından bilgi toplama görevi teklif edilen İhsan’ın da kazada ölenlerle yakınlığı vardır. İhsan’ın KİT’den aldığı ilk görev, minibüs kazası hakkında bilgi toplamaktır.
Yaptığı araştırmalar İhsan’ı bir ucu ordu içine diğer ucu yabancı istihbarat servislerine uzanan geniş ölçekli bir örgütle karşı karşıya getirir.
Faili meçhul cinayetler, darbe teşebbüsleri, siyasi manipülasyonlar, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı pek çok örgütsel suç bu örgütün faaliyetleri arasındadır.
Doğu ile Batı arasında doğal bir köprü konumundaki Türkiye’nin sadece stratejik coğrafi konumu nedeniyle bile sürekli denetim altında tutulmak istenmesi anlaşılmaz bir durum değil. Bölgede söz sahibi olmak isteyen çok sayıda güç odağının olması, bölgedeki sorunların çözümünü de zorlaştırmakta. Türkiye üzerinde hesabı olan ülkelerin Türkiye içinde işbirlikçileri romanda, “DKG” Devrimci Karargâh Güçleri, adıyla karşımıza çıkıyorlar. Ülke menfaati için çalışan kişiler ise “KİT” Karşıt İstihbarat Teşkilatı ve gönüllüler tarafından kurulmuş eğitim amaçlı bir kurum olan Zen Akademisi etrafında kümeleniyorlar.
Labirent, Büyük Ortadoğu Projesi, Arap Baharı, Derin Devlet, İstihbarat savaşları gibi genel başlıkları roman kurgusu içinde ele alan bir eser.