LABİRENT:ÖLENLER VE GÜLENLER İLE İLGİLİ SÖYLEŞİLER

LABİRENT: ÖLENLER VE GÜLENLER'İN YAYINLANMASI SONRASINDA YAZARLA YAPILAN İLK SÖYLEŞİ

1- Labirent: Ölenler ve Gülenler’i yazma gerekçeniz nedir?

            Cevap: Ben bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım. Bu ülkede yaşıyorum. Bu nedenle  Ülkem üzerinde, birtakım yabancı emperyalist güç odakları tarafından, oynanmakta olan oyunları görebiliyorum. Türkiye,  Jeopolitik mihver üzerinde yer almakta olan ve güç mıhraklarına baraj görevi yapan bir ülke konumundadır. Bu bakımdan hem karalara hakim olup, denizlere hakim olmak suretiyle Cıhan Hakimiyeti kurma emelinde olan güçlerin, hem de denizlere hakim oldukları halde, karalara da hakim olup Cıhan hakimiyeti kurmak emelinde olan güçlerin, kendi yanlarına çekip de zapt-ü rapt altına alma gereği duydukları bir ülkedir. Tarihi süreçte Türkiye, Denizlerden karalara hakim olmak isteyen güç odaklarının yanında yer almayı seçmiştir. Ama süreç içinde dengeler değişmektedir. Türkiyenin de, bu değişimler karşısında kendi kimlik ve kişiliğini geliştirmek arzusu vardır. Soğuk savaşların konusu olan bu emperyalist güç mücadelesinde, başını A. B. D. nin çektiği , İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya gibi denizlerde hakimiyet kurup da karalara hakim olmak isteyen süper güçler, ve de Avrupa Birliği' ni oluşturan ülkeler, Türkiye' yi yanlarına alabilmek için, başlangıçta Avrupa Birliği' ne davet ettiler. l960 senesinde yapılan Ankara Anlaşması ile Türkiye' nin adaylığını kabul ettiler. Şimdi de almamak için işi yokuşa sürüyorlar. Bence , Türkiye' nin Avrupa' ya ihtiyacı yoktur. Tersine Avrupa' nın Türkiye' ye ihtiyacı vardır. Avrupanın nesi kaldı ki Türkiye ona heveslensin? Bana göre zaten çökmekte olan bir topluluk. Türkiye Avrupa birliğine tam üye olmakla, bir çok kayba uğrayacaktır. Sosyal kimliğini kaybetmesi bir yana, egemenliğinden de çok şey kaybedecektir. Ülke içindeki  akarsuları üzerindeki eğemenliğini bile kendisi kullanamayacaktır. Egemen ülkelerin menfaatına dokunacak konularda, kendi çıkarlarını koruyamayacak, dominyon durumuna düşecektir. Askeri sahada, ekonomik sahada, iktisadi sahada, kültürel sahada egemenlik haklarını kaybedecektir. Adli sahada bile egemenliğini kaybedecektir. Peki oraya girmekle ne elde edecektir? Avrupalı diyecekler. Avrupalı denmesi veya öyle olmamız Türk halkını mutlu etmeyecektir. Çünkü biz, gelenekleri, görenekleri, inanç kültürü, tarihi kökeni ve şanı, şerefi olan bir milletiz. Geleneklerimiz, göreneklerimiz, örf ve adetimiz, dini inançlarımız olmadan, bir makine gibi yaşayamayız. Ben, Avrupa' nın bizi mutlu edeceğine inanmayanlardanım. Avrupa' nın hiçbir özelliği ve yaşam tarzı bana cazip gelmiyor. İlim , fen ve teknikte, kendi kimliğimizi ispat etmeli, kimsenin güdümünde olmamalıyoz. Avrupalı olmak bizi tembelliğe sürükleyecektir. Üretici toplum niteliğimizi kaybederek, lüks tüketici toplum haline dönüşeceğimize inanıyorum. Görünen varak ise hüsrandır. Avrupa halen güçlü görünüyor. Halbukli bu çok sürmeyecektir. Onlar ancak, toprak altı zenginliklerimizi rahatça sömürebilmek, sosyal kimliğimizi sömürebilmek, kendilerine bağımlı kılmak ve emperyalist isteklerine ulaşabilmek için bizi isteyeceklerdir. İlk hedefleri de bizi hırıstıyan toplum haline getirmektir. Durumumuzu izliyorlardı. Ancak Türkiye gittikçe güçleniyor, haddinden fazla büyüyor ve eğer bu şekli ile ortak Pazar' a girerse, kendilerinden ziyade etkili olabileceğini hesap ederek, bunun önüne geçmek gerektiği kanaatına varıyorlardı. Bunun için Türkiye' nin büyümesini ve gelişmesini engellemek lazımdı. Türkiye için bir şablon çizeceklerdi ve Türkiyeyi bu çembere sokarak önüne geçmeği planladılar. Son dönemlerde ise, Türkiye' nin bu çizilen şablona sığmayacağı ve şablonu parçalayacağı anşlaşıldı. Bunu sağlayacak çok önemli ve halk nazarında karizmatik bir başbakan yönetime gelmişti. Hatta A. B. D bile, kendi aleyhine şablondan taşabilecek böyle bir başbakanı tehlikeli buluyor ve onu görevden uzaklaştırmanın yollarını arıyordu. Daha önceleri buna benzer nedenlerle Adnan Menderes, Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan gibi liderlere darbe uygulatmışlar, bu hususta Türk Ordusunu yönlendirmişler ve amaçlarına ulaşmışlardı. Ancak başbakanın arkasında yüzde elli' ye yakın halk desteği vardı ve bu, baş edilmesi imkansız bir orandı. Öyle ise başbakanın, halk desteğinden yoksun kılınması gerekiyordu. Bunun için neler yapılması gerektiğini aralarında müzakere ediyorlardı ve uygulamalara geçiyorlardı. Hatta bu hareketler 1960 lı yıllardan itibaren başlamıştı ve şablondan taşma ihtimalının belirdiği her dönemde, Ülke içindeki Muhalif dinamikleri harekete geçirerek, onların da yardımıyla ihtilaller başarmışlar ve her seferinde Türkiye' yi tekrar fasit çemberin içine çekmeyi başarmışlardı. Ama şimdi durum çok daha vahimdi. Bunun için ortaya” İslamofobi” yaygaralarını çıkardılar. İrtica tehlikesinden ve laik rejimin sonlandırılması tehlikesinden bahsettiler. Bu konuda kendilerine “devrimci güçler”adını veren örgüt ve kuruluşlarla yasa içi ve yasa dışı zeminde işbirliği yaptılar. O kadar ki, o zamanlarda görevde olan önemli bir general' ın: ”İslam' ın İ' si bile tehlikelidir”demecini, ona madalya takmak suretiyle değerlendirdiler. Amaçları halkı başbakana karşı soğutmak, halk desteğini zayıflatmak, başbakanı görevden alarak yerine kendi kurallarına uyacak ve şablondan taşmayacak birini başa getirmek istemişlerdi. Halk desteği nedeniyle bunu demokratik yollardan başaramıyacaklarını anlayınca, yasa dışı yollara baş vurdular. Halk içinde muhalif örgütlenmeler oluşturdular. Bölücü ve terörist örgütlenmelere maddi ve manevi destek sağladılar. Zaten muhalif olan mevcut örgütleri ajite ettiler. Gösteri yürüyüşleri, mitingler organize ettiler, yasa dışı beyanatlar verdirdiler. Müdahele eden devlet polisini de, aşırı güç kullanmak, demokrası kurallarının dışına çıkmakla suçladılar. Hükümet' in aldığı tedbirleri “faşist baskılar ve diktatörlük”olarak nitelediler. Özetle toplumu alabildiğince anarşi ve terörün içine sürüklemeğe kalktılar. Her şeyi, halledilmesi imkansız gibi görünen labirent ortamına sürüklediler. Buna benzer faaliyetlerin gerçek nedenlerinin halk tarafından doğru olarak anlaşılması lazımdı. Bunun için ortaya konacak çabalara katkım olsun istedim. O yüzden ismini Labirent: Ölenler ve Gülenler olarak koyduğum eseri kaleme almak istedim. Ölenler ve Gülenler' e gelince:  Her sosyal ve emperyalist mücadelede kazanan ve kaybeden olur. Kazananlar güler. Kaybedenler üzülür. Ama ille de onbinlerce insan ölür. Ölenlerinin yakınlarının feryatları, zafere erişenlere ninni gelir. Onlar kahkahalarını atmağa devam ederler. Bu günkü Türkiye' de de , oluşturulmasına çalışılan manzara budur.

            2- Neden bu başlığı tercih ettiniz?

            Cevap: Çünkü içinde bulunulan ortam, tam bu kelime ile ifade edilebilkecek ortamdı.

            3- Labirent: Ölenler ve Gülenler’de hangi unsurları ve yöntemleri  kullanmayı tercih ettiniz?  Lütfen açıklar mısınız?

            Cevap: Politika unsurunu, Medya' nın etkinliğini, Halkın  gerçek vatan sevgisini, Demokratık mücadele azmını, Halkın sağ duyusunu, Yazılı propaganda etkinliğini. . . Bir de emperyalizm' ın gizli sırlarını halkın gözü önüne koymayı.

            4- Labirent: Ölenler ve Gülenler sizce ne kadar gerçekçi?

            Cevap: Buna ancak bu kitabı okuyan okuyucu kitlesi karar verecektir.

            5- Sizce Labirent: Ölenler ve Gülenler ile ilgili en önemli sonuçlarınız nedir?

            Cevap: Türk insanının, gerçeklere daha yakın ulaşmasına yardımcı olmak. Halkın sağ duyusuna hitap edebilmek. Bu labirentten çıkmak için halkın göstereceği aktiviteye katkıda bulunmuş olmak.

            6- Labirent: Ölenler ve Gülenler’den  yola çıkarak vermek istediğiniz mesaj nedir?

            Cevap: Bir atasözü vardır: Su uyur, düşman uyumaz.

            7- Sizce insanlar,  Labirent: Ölenler ve Gülenler’i neden okumalı?

            Cevap: Ülkemiz üzerinde oynanan oyunlarının gerçek yüzünü ve müsebbiplerini daha yakından tanımak için.

            8- Labirent: Ölenler ve Gülenler’in  sınıflama-tanımlanma grubu nedir?  Şayet birden fazla grup varsa bunları kitapta nasıl dengelediniz?

            Polisiye. Gerçekçilik. Yaşamın gerçekleri.  Drama,  Aşk,  Tasavvuf,  biraz da romantizm.  Dengelemeye sıra gelince, işi olayların akışına bıraktım. Zaten toplumsal hayatta yer alan insanların yaşadıkları da bunlar değil midir?

            9- Labirent: Ölenler ve Gülenler’i yazmanın en zor yönü neydi?

            Eserden memnun kalmayacak, menfaatleri için mücadele verecek bir zümre ile  mücadele etme gereği. Her ne kadar olaylar kurgu ise de, gerçekte yaşanmış ve halen yaşanmakta olan toplumsal, ülkesel ve kıtasal, hatta ars-i ulusal olayları, chan hakimiyeti ve dünya liderliği peşinde olan süper emperyalist güçlerin mücadeleleri bahse konu edildiğinden, olayların başlangıcı, sonu ve ulaşılacak hefdefleri belirlerken mümkün mertebe çelişkiye düşmeme gayreti içinde olmak gerekmektedir.

            10- Labirent: Ölenler ve Gülenler’i yazarken en keyif aldığınız sahne neydi?

            Cevap: Zulme muhatap olanların, adalet' in gerçekleşmesini görebilmesı  mutluluğu. Çünkü insanlar, zulmün nihayete erdirilmesi ve adaletin gerçekleştiğini görebilmekten son derece mutluluk duyarlar. Romanda halk, bu olanağa kavuşmuştur.

            11- Labirent: Ölenler ve Gülenler’in  kapak tasarımın böyle olmasını niye istediniz?

            Eserin içeriği hakkında ilk intiba çokı önemlidir. Bu içeriğin konusu tek değil, karmaşıktır. İçinden çıkılması oldukça zor konulardır. Esasen bu nedenle Labirent adı gündeme gelmiştir. İçerik konusunda ilk izlenim olsun istedim.

            12- Labirent: Ölenler ve Gülenler’teki  en önemli karakterler kimlerdir ve neden?

            Cevap: Labirent: Ölenler ve Gülenler' in en önemli karakterleri: Yadigar Cihat Nur, Münise Erişkin ve İhsan' dır. Bu karakterler, eylem ve davranışları ile romanın akışına yön vermişlerdir. Yadigar Cihad Nur ve Münise, hukuk insanları olup adalet mücadelesi vermişlerdir. İhsan ise, istihbarat savaşlarında yer almakla beraber, halkın manevi değerlerini koruma açısından önemli görevler üsalenmiştir.

            13- Labirent: Ölenler ve Gülenler’teki en önemsiz karakterler kimlerdir ve neden?

            Cevap: Labirent: Ölenler ve Gülenler' in en önemsiz karakterleri , Dursun ve Benjamindir. Çünkü bunlar yalnız kendi çıkarları istikametinde hareket etmişlerdir.

            14- Labirent: Ölenler ve Gülenler  bir film ya da dizi projesi olsaydı hangi aktör ve aktristlerin bu projede yer almasını isterdiniz?

            Cevap: Aktör olarak Kenan İmirzalioğlu ve Çetin Tekindor' un,  Aktrist olarak da Bergüzar Korel' in yer almasını isterdim.  Çünkü Bunların “Karadayı”isimli dizideki icra ettikleri röller ve başarılı uygulamaları, Labirent: Ölenler ve Gülenler' in akıcılığıyla çok örtüşmektedir.

            15- Labirent: Ölenler ve Gülenler’ e benzer tarzda kitaplarınız var mı?  Benzerlikleri nelerdir?

            Cevap: Labirent: Ölenler ve Gülenler, roman olarak ilk girişimimdir. Ama olaylar ve akıcılık yönünden “Savcı” isimli hatirat kitabım benzer  tarzda olaylarla paralellik arz etmektedir. Yani bu, bir anlamda benim yaşam boyunca muhatap olduğum olayların yansımasını göstermektedir.  Benzerlikleri,  toplumsal olaylardır. Ve bu toplumsal olaylarda hep emperyalist güçleri aktif halde görmekteyiz.

            16- Labirent: Ölenler ve Gülenler’i benzer tarzda diğer kitaplardan ayıran noktalar nelerdir?

            Cevap: Labirent: Ölenler ve Gülenler' de realizmin biraz yoğun olması.  Bir anlamda politik belgesel  eser mahiyetinde gözükmesi.

            17- Neden Cinius Yayıncılığı tercih ettiniz?

            Cevap: Çünkü  inandım ki:  Cinius Yayıncılık, benim gibi amatörlükten profesyonelliğe yeni adım atmış olan yazarlara son derece yardım ve katkıda bulunmaktadır.

            18-Sizce Labirent: Ölenler ve Gülenler’i  beğenen okurlar kitabın daha başarılı olabilmesi için ne yapmalıdırlar?

            Cevap: Yapıcı ve yol gösterici eleştirilerde bulunarak, eserin günlük yaşam' a adaptasyonunun önemli mıhrak noktalarını ortaya koymaları. Oradaki olayları biribirine anlatmak ve aralarında tartışmak suretiyle olumlu propaganda' ya zemin hazırlamaları. Böylece daha fazla okuyucu kitlesine ulaşmasını sağlamaları.

EDEBİYATLA İLGİLİ

            1- Hayatınızda sizi en çok etkileyen kitaplar hangileridir?

            Ben, küçük yasşımdan beri edebiyata ilgi duymuş bir insanım. Diyebilirim ki, fazla müşkülat göstermeden yayınlanmış her çeşit eseri okurum. Edebi olsun, veya olmasın. . . İki binden fazla eser okudum desem, mübalağa etmiş olmam. Bunların büyük kısmını satın almak suretiyle okumuşumdur.  Sanatçı' nin emeğine son derece saygı duyar ve emeğinin karşılığını almasını isterim. Ama edebi eserlere her zaman öncelik vermişimdir. Beni en çok etkileyen ve kütüphanemde (Başkalarının alıp okumak için götürmeleri ve bir daha geri getirmemiş olmaları müstesna) bulunan bu kitapların başlicaları şunlardır:

            1-Madame Bovary: Gustave Flaubert

            2-İki sene Mektep tatili(İlk okuduğum eser) Jules Verne

            3-Robenson Kruzo : Daniel Defo (İkinci okuduğum eser)

            4-Babalar ve Oğullar: Turgenyev

            5-Kamelyalı kadın : Aleksandre dumas.

            6-Güzel dost (Bel Ami): Guy de Maupasant

            7-Suç ve Ceza   : Dostoyevski

            8-Rüzgar gibi geçti.    Margaret Mitchel.

            9-Yeşil Şua  : Jules Verne.

            10-Harp ve Sulh  : Tolstoy

            11-Anna Karenina   : Tolstoy

            12-Karamazof kardeşler   : Dostoyevski.

            13-Ana     : Maksim Gorki.

            14-Nana     : Emile Zola.

            15-KIrmızı ve Siyah : Stendhal.

            16-Vadideki Zambak: Balzac.

            17-Çanlar kimin için çalıyor? : Ernest Hemingvay.

            18-Fareler ve İnsanlar: John Stainbeck

            19-Batı Yakasının Hikayesi:  Arthur Laurents

            20-Garp Cephesinde Yeni Bir şey Yok:  Eric Marie Remarque.

            21-İnsanları seveceksin. Eric Marie Remarque.

            22-Gulag Takım Adaları: Soljenitsin.

            23-Monte Kristo Kontu:  Alexandre Dumas.

            Türk Edebiyatında en beğendiğim eser: Reşat Nuri Güntekin' in “Çalı kuşu” ve Yaşar Kemal' in” İnce Memed” adlı eserleri. Bununla beraber gerek klasik Türk edebiyat tarihinde ve gerekse çağdaş edebiyatta Türk Yazarlarının bütün eserlerini,  başarabildiğim kadarıyla zevkle okurum.

            Şiir Dünyasında: Tanıdığım yabancı şair pek yoktur. Türklere gelince, Şair olsun veya olmasın, şiir yazan her insana saygı duyarım ve ne olursa olsun, bütün şiirleri zevkle okurum. Çünkü benim gözümde şiir yazan her insan kahramandır. Çünkü inancıma göre şiir mısraları, Kalbın duygusal titreşimlerini dışarıya yansıtan kapının anahtarının şifreleridir. İnsanlar bunları okuduklarında beğenenler olduğu gibi, beğenmeyip de bunu da kırıcı biçimde açıklayabilecek olanlar vardır. Bir insana yapılabilecek en büyük darbe, böyle ağır bir psıkolojik travmadır. Buna dayanmak için Cesur Yürek sahibi olmak lazım. Eğer bir kişi bu tehlikeyi göze alıp Kalbdeki duygusal titreşimlerini şiir mısraları ile dışa yansıtabiliyorsa, o, elbette cesur yürekli ve kahramandır. Ve elbette ki saygıdeğerdir. Netice itibarıyla Türk edebiyatında, sevmediğim şair yoktur. Gerek divan edebiyatı ile(Aruz vezni ile) yazsın, gerekse serbet veya hece vezni ile yazsın. Bununla beraber Divan edebiyatında Fuzuli, Nef' i nin, Hece vezninde Yahya Kemal Beyatlı, nın , Serbest Vezinde lirik şair Ahmed Haşim' in, Cumhuriyet devrinde Sait Faik Abasıyanık ve Ümit Yaşar Oğuzcan' ın gönlümde ayrı yerleri vardır. Nazim Hikmet' e gelince: Ben onu yeterince anlayamıyorum. Söyledikleri ile söylemek istedikleri aynı şeyler midir, onun sırrına eremedim. Onun için onu değerlendirme dışı bırakıyorum.

            2- Yazdığınız herhangi bir kitap hakkında şayet seçme şansınız olsaydı hangi yazarı yönlendirici ve  tavsiye edici kişi olarak görmek isterdiniz?

            Cevap: Bu sorunun cevabında Peygamber efendilerimizi müstesna tutuyorum. Çünkü onların yönlendirici ve tavsiye edici  karakterleri, En mükemmel olup, noksanı olmayan Yüce Allah' tan geliyordu.

            İnsanlar için: Ernest Hemingvay. Benim inancıma göre realizmi, romantizmi ve insan psıkolojisini eserlerinde en güzel mecz edip yansıtan karakterdir.

            3- Hangi kitabın yazarı olmak isterdiniz?

            Cevap: Suç ve Ceza.

            4- Hayatınızda hiç yazmak istemediğiniz bir konu olsaydı bu ne olurdu?

            Cevap: İnsanların yüz kızartıcı hataları.

            5- Kitap yazarken fikirleriniz nerden geliyor?

            Cevap: Okuyup etkisinde kaldığım edebi eserlerden, Toplumsal yaşantıdaki ibretlik olaylardan. Yaşadığım hayat tecrübelerinden.

            6- Hayatınızda size ilham veren renkli değişik karakterler oldu mu?

            Cevap: Hazreti Muhammed (Sellellahu Aleyhi ve sellem), Hazreti Mevlana, Hazreti Yunus Emre.  Ve bir de Gazi Mustafa Kemal. Bunu söylerken eyyam yapmıyorum. Çünkü ben de Gazi Hazretleri gibi,  bütün izm' lerden nefret ederim.  Pragmatizm müstesna.  Çünkü O yüce insan, Milleti için faydalı olan ne ise,  mutlaka onu bulur ve ortaya koyardı.  Yani  Pragmatistti.

            7- Genç  yazarlara önerileriniz nedir?

            Cevap: Çok çalışmak. Araştırma yapmak. Önce düşünüp sonra kaleme almak. . . . Çünkü söyleyip sonra pışman olmak durumunun telafisi yoktur. Ama söylemeden önce iyi düşünüp utanma tehlikesini savma imkanı vardır.

HAYAT İLE İLGİLİ

            1- Yaşam felsefenizi tek cümleyle özetleyebilir misiniz?

            Allah (CC)a güzel kulluk  yapmak ve İnsanlara faydalı olmak.

            2- En güçlü olduğunuzu düşündüğünüz yönünüz nedir?

            Azim ve irade.  Yaradılmışlar için faydalı olduğunu düşündüğüm şeyi elde etmek için bütün gücümü kullanırım.

            3- En büyük zafiyetiniz nedir?

            Cevap: İnsanlar arasında ayırım yapmadan, hepsi hakkında hüsn-ü zan taşımamdır. Bu yüzden çok hüsrana uğradım. Buna rağmen insan oldukları için,  onları sevmekten vaz geçmedim.

            4- Stress ve gerginlikle nasıl baş edersiniz?

            Cevap: Allah(CC)a olan inancım ve ona tevekkülle.

            5- Sizi diğer insanlardan ayıran en önemli özellikleriniz nedir?

            Cevap: Beni,  diğer insanlardan ayıracak herhangi bir özelliğimin olmadığını bilmemdir.

            6- Sizce başarı nedir?

            Cevap: Halkın takdir duygusunu kazanmak, malca zenginlik ve şöhret başarı değildir. Başarı , olması lazımgelene herkesin inandığı konuda arzulanan sonuca ulaşmaktır.

            7- Hayattaki en büyük başarısızlığınız nedir?

            Cevap: Doktor olmak istemiştim. İnsanların acılarını dindirebilmek için. Bunu başaramadım. Ama İki oğlumu doktor yetiştirdim. Onlarla gurur duyuyorum.

            8- Söylediyseniz en büyük yalanınız nedir?

            Cevap: Allaha karşı kulluk yaptığım.  Onu sevdiğim.  Çünkü ne yapmış olursam olayım, onun  şanına ve azametine layık kulluk edemedim.  O' nu, sevmem gerektiği gibi sevemedim. . .

            9- Hiç polisle ilgili başınız belaya girdi mi?

            Cevap: 1960 ihtilalinden sonra, Üniversite sınavlarına girmek için Ankara' ya gelmiştim. Oteller dolu idi. Sokaklarda sabahlamak zorunda kaldım. Sokağa çıkma yasağı vardı. Ama barınacağım bir barınağım yoktu. Bu yüzden bir gecede üç kere  nezarete alındım. Sokağa çıkma yasağını ihlal etmekten.

            10-İlk çizdiğiniz,  resmettiğiniz,  fotoğrafını çektiğiniz,  işçiliğini yaptığınız eserler…  nelerdi ve bunları unutulmaz kılan neydi?

            Cevap: Resim yapmağı denedim. Başarılı olamadım. Fotoğraf çekmek istedim. Beceremedim. Saz çalmak istedim, kendim de beğenmedim.  Şiir yazmak istedim, benden başka okuyan olmadı. Bir soruşturma sırasında, sol görüşlü örgüt militanlarından, örgütün stratejisini düzenleyen ve bu konuda şöhrete ulaşmış bir sanık, sorguda bana şunları söylemişti: ”Siz, toplumda hiçbir mücadelesi olmayan, bir görüş üretemeyen, insanlığın onur mücadelesinde başarı sağlamayan  gayesiz bir insansınız. Otsunuz ot! . . . ”Zaman zaman ona hak verdiğim olmuştur.

            11- Boş zamanlarınızı nasıl değerlendirirsiniz?

            Cevap: Ben,  aktivite yönünden sosyal yönü zayıf bir insanım. Toplum içine karışmaktan ve sosyal eğlencelerden fazla hoşlanmam. İnzivaya çekilmekten hoşlanırım. Çünkü halkın yüzüme karşı kullandığı övgü sözleri beni rahatsız eder.  Bu yüzden gerekmedikçe insanlarla  diyaloğa girmem.  Ancak, bol bol kitap okur, Televizyonlarda haber izler,  gazete okur ve Allah' a karşı kulluk görevimi,  elimden geldiğince yapmağa çalışırım. Bir de insanların benden istediği ve benim de yapabileceğim şeyler varsa, insanlara yardım ederim. Dilekçe yazmak gibi. . .

GELECECEK İLE İLGİLİ

            1- Şu an sürdürdüğünüz veya yapmayı düşündüğünüz projeleriniz nedir?

            Cevap: Köyümde,  rahat edebileceğim ve dinlenebileceğim mütevazi bir ev sahibi olmak. Çünkü ben Karadenizli' yim ve köyümü her şeyi ile çok seviyorum. Köyümün insanlarını çok seviyorum.

            2- Ölmeden önce tamamlamak istediğiniz bir şey var mı?

            Cevap: Dünya hayatında eksiksiz tamamlanabilecek istek olabileceğine inanmıyorum. Bu güne kadar yapmak isteyip de becerebildiklerimle yetiniyorum.  Her nimetin tamam olduğu tek Mahal vardır: Cennet! .